Social Icons

Salı, Haziran 26, 2012

Kayınvalidemin paganist adetleri

Takıntılar ile ilgili yazımda bahsettiğim kayınvalidemin batıl inançları konusuna artık sıra geldi.İşte bahsi geçenler...
Uyarı: Batıl inançlar ile dalga geçenleri dinlemenin/okumanın uğursuzluk getireceğine inanıyorsanız aşağıdaki yazıyı okumadan başka bir sayfaya geçiniz:)


Doğum yaptıktan sonra ilk 40 gün kayınvalidem hergün bize geldi.Bilen bilir,bilmeyenler* için doğumdan sonraki ilk 40 gün lohusalık dönemidir.Tıbbi kısmı atlıyorum ama bu sürede anne çok hassastır.Büyük bir kısmı umutsuzluğa kapılır,hem mutlu hem mutsuzdur,ağlama krizleri gelir,kendini yetersiz hisseder; bazılarında bu durum şiddetlidir ve aylarca devam eder. (bknz: doğum sonrası depresyon)
Neyse, bu kısa bilgilendirmeden sonra "neden bahsediyorsun sen?" diyebilirsiniz ama bağlıycam biryere:)
Ben de bu durumları bizzat yaşamış biri olarak o dönemde kayınvalidemin ve eşlik eden hormonların beni nasıl ruh hastası haline getirdiğini anlatmaya çalışacağım.

Çocukla ilgili zaten ultra-über hassas olan ben çocuğuma "annenin nazarı çok değer" batıl inancı ile sevgimi gösteremiyordum.Onu öpmem,koklamam yasaktı.Söz dinlemeyip öpüyorsam ya da sevgi sözcükleri sarfediyorsam da hemen ardından "yere bakmam" gerekirdi.Kayınvalidem yere bakmanın nazarı azaltacağına inanırdı.Hele hele ayaklarını; hala daha öpmemize izin vermez.Bunun sebebi de ayaklarının öpülmesi durumunda küçük kalacağı korkusu!

Emzirirken memenin aniden çekilmesi ile bebeğin damağının düşeceği  -bununla ilgili korkunç bir de uydurma hikaye vardı ya unuttum gitti- ,bebeği dik tutarsak eğesinin kaçacağını söylerdi.(Düşük damak ya da kaçık eğe henüz hiçbir tıp literatürüne girmedi ama doktorlar büyüklerden daha mı iyi bilecek canım?!)

Sütümü sağıp bu sütle bebeğin yüzünü yıkamamı isterdi bir de.Bunun altında her zaman sütümün yeterli olmadığı,az geldiği gibi birtakım suçlamaların olma ihtimali de yüksekti tabii:)

İlk zamanlar göğüs uçları yara olduğu için biraz acılı geçer emzirmeler.Bebek doğru şekilde kavradığı anda acı da geçer ama tabii o ana kadar anne için gözyaşartıcı,oturduğu koltuğu tekmeleyeci,yanak içlerini ısırtıcı bir süreçtir.Söz konusu acı karşısında verilen bu tepkilere de kayınvalidemin tepkileri "aman yapma öyle,sütün kaçar" olurdu.Yani acı çektiğini belli edersen sütün gelmez inancı!

Bir de tabii 45 derece sıcakta doğsa bile "sineğin kanadından yel alır" inanışı ile bebeği sarıp sarmalamak vardı.Bu sebeple oğlum ateşlendi üstelik.(Yeri gelmişken yazayım.Oda sıcaklığı 27-28 derece olacak ve direkt üstüne hava üflemeyecek şekilde bebekli evde klima çalıştırılabilir.Tabii oda bol ve sık havalandırılmalı,
klima bakımı yapılmış olmalı vs.)

Yeni doğan sarılığı denen bir durum var ki bu durumda bebeğin üzerine mutlaka sarı renk giysi giydirilmeli,örtü örtülmeliydi.Sarılık hastalığının sarı renkle kovulabileceğine inanılan bir batıllık.Kayınvalidem bunun için özel sarı bir bez hazırladı,gel de kullanma:)!


Bebek susuz kalmasın su içirelim,düşen göbek bağını 40'ı çıkmadan cami avlusuna gömelim bla bla bla...

Bebeğin tırnaklarının bu süre içinde kesilmemesi de gerekiyordu.İlk 40 gün tırnak kesilmez,dışarı çıkılmaz!
Ben 1 hafta sonra doktora gitmek için,20 gün sonraysa gezmek için çıktım.Tırnaklarını hadi  kesmeyeyim dedim ama sıcakta eldiven de çocuğa işkence ve dünyayla tek bağlantısı o ellerle sağlayabileceği dokunma hissi diye beklemedim,10 gün sonra onları da kestim.

Son olarak da pek tabi ki meşhurrr 40 yıkaması...40 çakıl ,saç tokası-firkete-,para,ekmek,soğan kabuğu gibi büyü malzemeleri su dolu leğene konur.40 gün hiç dışarı çıkmamış çocuk(!) bu suyla yıkanır,gusül abdesti aldırılır.2 rekat da namaz kıldır çocuğa demesini bekledim ama henüz o boyuta ulaşamadı sanırım,bu kadarla yetindi:)


"Tuzlayayım da kokmasın" diye bir deyim duyduysanız bu da muhtemelen yukarıdaki batıl inançların bazıları gibi şaman adetlerinin günümüze kadar taşınmış hallerinden kalmadır.Çünkü bebek banyodan sonra tuzlanmalıydı ki  ilerideki hayatında fazla terlemesin,kokmasın!

40 gün çıkar ama huy çıkmaz tabi ki.Şimdilerde moda batıl inancımız oğluşun yatış şekliyle alakalı.Bizimki büyüdükçe yüzükoyun yatmayı sever oldu ama babannesi ısrarla çevirmemi istiyor.Yüzükoyun yatmak iyi değilmiş!

"Oyy içim bayıldı" diyorsanız bir de kayınvalidemle bir 40 gün geçirin derim:)


Yukarıda yazanların bazı tıbbi açıklamaları olabilir ancak bir bilim insanı olarak her "yapılmaz "denen şey karşısında "neden" sorusunu sorma ihtiyacı hisseden ben, mantıklı bir açıklama alamadığım/arayıp bulamadığım sürece hepsini batıl inanç olarak nitelendiririm.Kaldı ki yaptım da ne değişti diye sorarım aksini iddia edenlere:)Neden sorusundan korkanlardan da daha çok korkarım...

*hiç doğum yapmamışlar,yapma ihtimali olmayanlar,yapmış ama benim gibilere uzaylı gibi bakan şanslılar

Not: Kayınvalidemi seviyorum,yanlış anlaşılmasın:)

Sanal dostum döndü

Bilgisayarım benim elim, ayağım, ajandam,günlüğüm,arkadaşım olmuş da ben ayrı düşünce değeri anlaşılanlar gibi sonradan anladım değerini.
Fotoğraflarımı kurtaramamış Dr.Bilgisayarcı,sadece son eklediğim 7 tanesi hariç.Tek arkadaşla yetinmeyip bir de harici bellekten dost edindiğim için kendime çok şanslıyım.O bizim yerimize sakladı tüm anılarımı.

Her dostlukta yenilen irili ufaklı kazıklar ve edinilen dersler olduğu için bu dostluktan benim de yediğim kazık facebook ile oldu.Kendisiyle bir daha mecburi haller dışında görüşmem,selam dahi vermem!






Gelelim bu yoksunluk döneminde neler biriktiğine.Daha önce de yazdım ya,kitap okumaya fırsat buldum diye.Devam ediyorum okumaya.Şu an "Travma" ile yaşıyorum.
Okunmayı bekleyenler sıram bayağı bir uzamış.Fazla mesai yapıp sırayı azaltacağım.Hakan Günday'sız geçen günlerime acıdığımdan önceliği kendisine verip arayı soğutmadan hasret çeken gönlümü serinleteyim diyorum.Malafa,Zargana,Piç ve tabi ki Kinyas ve Kayra önceliğe sahip olanlar.Sonra uzun süredir ayrı kalıp özlediğim Buket Uzuner var,Uyumsuz Defne Kaman'ın maceraları :Su. En sevdiğim tür korku-gerilim romanları olduğundan ve favori yazarım J.C.Grange'ın da yeni romanı çıktığından Sisle Gelen Yolcu acele etmemi bekler.Önceki romanı Klon da favori kitap listemde yer aldığından Kevin Guilfoile'in Kulüp 1000'i merak etmeme neden olur.Yine benzer şekilde John Verdon'ın Gözlerini Sımsıkı Kapat 'ı.
Annem gittiğinden beri de pek bir tembelim zaten.Canım hiç birşey yapmak istemiyor.Akşama kadar aylak aylak oturup okuyabilir-im/dim.


Pazartesi, Haziran 25, 2012

Savaş esiri

Bilgisayarcımın söylediğine göre aralarında Hintli,israilli ve türk hackerların bulunduğu bir sanal savaşa harddiskimi esir vermişim.Kurban olmaması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Facebook üzerinden geldiğini tahmin edilen solucan nedeniyle kişisel bilgisayarım bir süre kullanım dışı.Günlerdir verilerin kurtarılmasını bekliyorum.Bir süre daha blogumdan ayrı kalacak gibiyim:( Ama döndüğümde facebook'u kapatacağım sanırım!
Bir savaş esiri olarak mesajım şudur:
Savaşmayın,sevişmeyin,bir işe yarayın lenn!

Cumartesi, Haziran 23, 2012

Son günlerde beni etkileyenler

Sanal alemden uzak kaldım yine.Hem annem geçtiğimiz hafta misafirimdi hem de bilgisayarım yine bozuldu:(
Ben de iki işi bir arada yürütemeyen biri olarak bu süreyi kitap okumaya ayırdım.Şu an arka kapağındaki özeti pek ilgimi çekmediği için aylardır elimde bekleyen Hakan Günday'ın AZ'ını okuyorum.Çok pişmanım...


Keşke ilk gün okusaymışım.Hakan Günday ismini bir süredir sıkça duyuyordum,sebebini okumaya başlayınca anladım.İnanılmaz bir yazar,inanılmaz bir roman.Abarttığım düşünülmesin,misafirim ve oğlum olmasına:) rağmen kitap 2 günde bitirildi.Farklı bir konu,farklı bir bakış açısı,farklı bir kurgu ve süper kelime oyunları:
"...Ter damlaları belirdi yüzünde.Şakaklarında  su çiçekleri açtı.Nefes alışverişi kalp atışlarını geride bıraktı.Kurtulacaktı oradan!Kurtulacaktı o böcekten!Kurtulacaktı yalnızlıktan!Bir yolunu bulacaktı.O yataktan inmenin bir yolunu bulacaktı.Bir yolu olmalıydı.Bir tane yeterdi.Araması uzun sürmedi.Yollardan en kısa olanı seçti."Ne olursa olsun!" adında kestirme bir sokağa saptı.Sol eliyle battaniyeyi savurup sağ eliyle kendini boşluğa doğru itti."Nereye olursa olsun!" adındaki bir yere atladı..."

Bu arada yine okurken çok etkilendiğim birkaç gazete manşeti de oldu.
İlki dalış yapmaya gidip bir daha haber alınamayan bir adam ile ilgiliydi.Bu haber yakın zamanda dalış yapmış olan beni oldukça ürküttü.O kişinin su altında yaşamış olabileceği muhtemel problemler geçti aklımdan birer birer.Nefes alamayıp,paniğe kapıldığını düşündüm.Belki de hayatta kalsa " nasıl büyük bir şeydi,görmen lazım" diyerek dostlarına bahsedeceği bir deniz canlısı gördü ve onun peşinden giderken yakaladı terslikler.İşin özü denizaltı bilinmez devasa bir dünya.Daha da önemlisi biz insanoğlu oraya ait değiliz.Bu nedenledir ki o kişinin ölmüş olabileceği ihtimali oldukça yüksek ve bence son derece de korkunç.Sanıyorum ben hiçbir zaman alışamayacağım bu dalış sporuna.
İkinci haber ise girdiği bunalım nedeniyle önce iki çocuğunu sonra kendini öldürmeye çalışan bir anne ile ilgiliydi.Özetle koca hapiste,geçim sıkıntısı çekiliyor,anne çocukları ile birlikte haşere ilacı içiyor.Çocuklar ölüyor ama anne etkilenmeyince kendini sokağa atıp bir arabanın önüne atlıyor.Ama öldürmeyen Allah öldürmüyor ve anne kurtuluyor.Bu haberi okuduğum günden beri aklımdan çıkmıyor.Bir anne için,bir insan için ne korkunç bir durum.Bu vicdan azabıyla nasıl yaşanır?Sanırım yine ölmeyi deneyecektir.Ben o durumda olsam kesin denerdim çünkü empati kurarken bile yaşaması zor geliyor.Off çok bunaldım yine,Allah kimseyi bu kadar çaresiz,çıkmazda bırakmasın.
Bunlar mı bütün derdim,memlekette etkilenecek,üzülecek başka şey kalmadı mı?Elbette çok şey var ama nedense bunlar aklımdan çıkmıyor işte...
Son olarak da şu kürtaj meselesi.Kürtaj artık out oldu di mi?Ne alaka hala bundan bahsediyorum?İşte tam olarak da beni etkileyen durum bu.Bir kürtaj lafı atıldı ortaya.Herkes hop oturup hop kalktı.Onlarca şehit verilirken,vatan toprağı göz göre göre "babalar gibi" satılırken,kutsal sayılan değerler ve onları temsil edenler sebepsiz yere hapis yatarken,hem insan hem Türk olarak gelecek nesillerin mevcudiyeti karanlıklara gömülürken bu kadar insan,bu kadar kadın neredeydi?Neredeler?Ben de bir kadınım ve kürtaj mevzusunda ben de protest görüşü savunuyorum.Ancak aynı hassasiyeti başka zaman göremiyor olmak içimi acıtıyor.Kaldı ki bu tepkiler karşısında kürtaj yasası rafa kaldırıldı,geri adım atıldı.Demek ki birlik kuvvet demekmiş.
Birlikteliklerin daim olması dileklerimle son noktayı koyarım.

Salı, Haziran 19, 2012

Bugün neler öğrendim?(Mim)

Biricit için.

Mim'in adına ilk baktığımda ilk aklıma gelen blog dünyası ile tanışmama vesile olan: http://www.bunubugunogrendim.com/

Bir otobüs yolculuğu yaparken okuduğum dergide blogger ile yapılmış bir röportaj vardı.İlgimi çektiği için ilk fırsatta nete girip sayfasını ziyaret ettim ve ardından kendime bir blog oluşturmaya karar verdim.Kendisinin bundan haberi yoktur ama birgün tanışma fırsatımız olursa kendisine teşekkürü bir borç bilirim bugün itibariyle.

Gelelim konumuza.

Bugün bir havuza kayıt yaptırmak için günlük,aylık ne kadar bütçe ayırmam gerektiğini öğrendim ki yaz döneminde evde olduğumuz sürelerde oğlumla birlikte havuzda vakit geçirmeyi planlıyorum.Hem sıcak günler için ideal bir aktivite hem de zevkli bir spor.
Sırf kocam memnun olsun diye onun arkadaşlarıyla birlikte en yakın zamanda yeni bir dalış aktivitesi planlandığını öğrendim.Halbuki ilk gerçek dalış deneyimim umduğum kadar harika geçmedi,yeni tanıdığım arkadaşlarıyla çok da eğlenceli vakit geçirmedim:(
Oğlumun tuvalet eğitimi için kaslarının henüz yeterince gelişmediğini öğrendim.Çişini söylemesi için 2 gündür uğraşıyoruz ama nafile.Bırak geldiğini,yaptıktan sonra bile farkına varamıyor yavrum henüz..
Yıllarca kullandığım buzdolabının yaz-kış ayarının buzdolabının içinde tam karşımda olduğunu öğrendim:)Böyle bir ayar olduğunu biliyordum ama gözlerim kapalıyken sorulsa nerede olduğunu söyleyemezdim işte.

Yeni öğrenimler açısından çok da verimli bir gün seçmemişim anlaşılan çünkü hepsi bu kadar maalesef.





Pazartesi, Haziran 18, 2012

Takıntılar (Mim)

Mim nedir,kim beni mimler,mim mim midir derken (bknz: Mim'lenesim var) mim'ler sıraya girdi heyyooo!Önce Deep 'ten gelen...


Takıntı deyince aklıma gelen ilk kişi kayınvalidem,sonra da bir arkadaşım.Kendim pek takıntısız bir insanım öhöm öhm:P 
Kayınvalidemin takıntılarını doğum yaptıktan sonra farkettim.Kucağında bebekle kapı eşiğinden geçerken besmele çekme,bebeğin emerken boğazına süt kaçması durumunda benim göğüslerime vurma,bebeği özellikle ben sevip koklayınca nazar duası okuma gibi.Aslında daha yazacak pekçok şey vardı ama yazarken farkettim bunlar daha çok batıl inanç boyutunda.Bu konuya başka bir yazıda değineyim.
Arkadaşımın takıntıları daha patolojik boyutta.Evden çıkarken suyu,elektriği,tüpü,ütüyü,pencereleri kontrol ederek çıkar,sonra geri dönüp tekrar kontrol ederdi.Dönmezse, mümkün değil dönerdi:)
Otobüs,vapur gibi şehiriçi ulaşım araçlarında ineceği durağa-limana gelmeden önce koltuktan kalkar,kapıya-güverteye yönelirdi.Otobüste bu durum ineceği durağı kaçırma ihtimali nedeniyle anlaşılabilir olsa da vapurda inilecek tek bir iskele olması kendisiyle dalga geçilmesine neden oluyordu.Birkeresinde otobüste koridor tarafında ben,pencere kenarında kendisi oturuyordu.Sırf durumun vehametini görmek için ineceğimiz durağa yaklaşırken yerimden kalkmayıp,onun da kalkmasına müsaade etmeyeyim diye düşündüm.Şu kadarını söyleyeyim, kolumun daha fazla morarmasına canım dayanmadı ve durağa gelmeden kalkmak zorunda kaldım!
Bir başka takıntısı ise plakalarla ilgiliydi.Arabaların plakalarından kelime türetirdi zihninde.
Bu durumda takıntı kraliçesi birincilik tacını dostuma,ikinciliği kayınvalideme veriyorum:)

Herşey bir yana, bol gülücüklü bir yazı olması sözü geçen kişiler ve takıntıları ile ilgili aşağılama içermemektedir.Tersine bunu yaşayan insanların nasıl zorluk çektiklerini çok yakınımda olmaları nedeniyle iyi biliyorum.Tüm obsesif-kompulsiflere acil şifalar, Biricit'e de hayırlı mim'ler dilerim!

Cumartesi, Haziran 16, 2012

Babalar günü t-shirt

Oğlumun kreşi babalar günü için bir kahvaltı organizasyonu tertip etmiş.Kahvaltıdan oğlumun kıpırdaklığı nedeniyle birşey anlamamış olsak da aşağıdaki t-shirt yanımıza kar kaldı.Minik elleriyle sprey boyayı sıkmaya çalışması görülmeye değerdi gerçekten:)Babamızın da keyfi tabi ki..
Bütün babalara t-shirtler giydirildi ve toplu fotograf çekimi yapıldı.Hepsi de dünden hazırmış,hiç itiraz eden çıkmadı.(anneler günü için etkinlik düzenlenmemesini kıskanan anne modu)Bir de evde baskısız t-shirt bulamadık,baskı ne kadar kaliteli olacak bilemedik,kompedan'dan bir atlet aldık gittik.Herkes benzer şekilde düşünmüş olacak ki ortalıkta bol miktarda kompedan poşedi ve atleti dolaşıyordu beden beden:)))
Ama sonuç oldukça başarılıydı.(fazla boyaların ilk yıkamada çıkacağı söylendi?!)



                                       Eşimle birlikte bütün babaların bu özel günü kutlu olsun!

Salı, Haziran 12, 2012

Annem ve "Annem"

Ben öyle kötü biriyim ki bu gerçek kendimi daha da kötü hissetmeme neden oluyor.

Annem 34 sene önce babama kaçıp evlenmiş.Babannemle aynı evde yaşamayı kabul etmiş.Fakat 34 sene sonra   bir şekilde annemle babam boşandı.Babam son 18 yıldır yurtdışında yaşadığı için annem kağıt üzerinde babamdan boşanmış görünse de aslında babannemle boşandılar!!Annem evden ayrıldı,onca seneni hatırı unutuldu,çirkin şeyler yaşandı.
Geçtiğimiz aralık ayından beri ben de ikiye bölündüm dolayısıyla.Annemi ziyarete gitmek istediğimde kastettiğim aslında hem annem hem babannem.Birinde bir gece kalsam ertesi gece diğerinde kalmam gerekiyor.Birini arasam diğerini de arama ihtiyacı hissediyorum.Çünkü aslında benim iki annem var.Biri beni doğuran,bana süt veren,diğeri ise onun yokluğunda benim bakımımı yapan.Doğduğum günden beri evin içinde iki anneyle büyüdüm.İkisi de üzerimde söz sahibiydi.Annem darılmasın ama babannem de benim için bir anneydi aslında.
Şimdi "öküz öldü,ortaklık bitti" hesabı ikisi de birbiri hakkında demediklerini bırakmıyorlar.Biri annem,diğeri  "annem".Üstelik "annem" 85 yaşında,çoğunlukla ağzından çıkanı kulağı duymayan, huysuz biri.Herkes gibi beni de zaman zaman çileden çıkarıyor.Ama "annem" işte,napabilirim.
"Sen onun torunusun,bırak çocukları düşünsün","ona bakmakla yükümlü değilsin" demekle olmuyor işte.Keşke olsa.Ben de kendimi bu kadar bölünmüş hissetmezdim.


Kaldı ki kendi çocukları da benim artık onun için öldüğümü düşünüyorlar.
Şu vicdan denilen şey ne enterasan.Aynı ailede,aynı anne-baba tarafından büyütülmüş,benzer eğitim seviyesinde iki kardeşte bile vicdan olayı farklılık gösteriyor.Biri umursamaz davranıp,mesafeli durunca problem olmazken,diğeri herşeyle ilgilenip,etrafında olsa bile çıkarlar çatıştığında dünyanın en kötüsü olabiliyor!
Ben de biliyorum kim kimin çocuğu,kim oğul,kim torun,kim az konuşur,kim çok konuşur,kim nankör,kim vefalı,kim haklı,kim daha az haklı,kim hakediyor,kim etmiyor...Ben de herşeyin farkındayım.Ama vicdan denilen şey bizi farklı kılıyor....
Bugün hem annemle hem de "annemle" kavga ettim işte özetle!
Ben kötüyüm,beni böyle bilin.Çünkü iyi oldukça kimseye yaranılmıyor.

Pazar, Haziran 10, 2012

İçimdeki ses (mim)

Biricit ve Deeptone için;


Benimle konuşan kişi beni çok iyi tanır,benim dert ortağımdır.Ne zaman biri beni üzse ve ben onunla tartışmaya giremesem,hakkettiği cevabı veremesem, dert ortağım yapıştırır cevapları.Tak tak tak...Bütün kötülüklerini,yanlışlarını,hatalarını,eksikliklerini,sevmediğim herşeyini; onu kıracağından,üzeceğinden korkmadan; yakınlık derecesine,samimi olup olmamasına bakmaksızın...İçimde ne varsa döker ortaya,benim belki de bakmaya bile korktuğum.
Ya da bazen öyle saçmasapan bir durum olur ki,dert ortağım benimle bile dalga geçer.Bana güler,beni güldürür.Bazen utanırım onun bildiklerinden,hakkımda düşündüklerinden.Bazen korkarım acımasızlığından.Bazen de yavru bir kedi olur ona sığınırım,bana acımasına izin verir,onun şevkatine ihtiyaç duyarım.
İyi ki de varmış,beni yalnız kalmaktan kurtarmış.


Tıpkı Kibritçi kız,Cessie,Nnisa gibi:)

Bir seminerin ardından






                 Üstün Dökmen'in "Çocukla çocuk olmamak" adlı seminerine katıldım cumartesi günü.Daha önce kendisini dinlemiş ya da tv programını izlemiş olanlar için çok farklı birşeyle karşılaştığımı söyleyemiyeceğim. Ancak  sunumun sonlarına doğru çarpıcı olduğunu düşündüğüm birkaç anektod yakaladım ki burada da paylaşacağım.İşte "nasıl bir çocuk yetiştirmek istersiniz?" sorusuna gelen muhtemel cevaplar için Üstün Dökmen'in "üstün" bir saptaması:

"-Astrolojiye inanır mısınız?
-Aydan da görülebilen dünya üzerindeki yapı nedir?
-Türkiye'de en çok içki tüketilen yer neresidir?
-Mevlana'yı hangi sözüyle tanırsınız?
-İnsanlarda annelik içgüdüsel midir?
-Liderlik,yöneticilik,güzel sanatlar, bilim gibi konularda erkeklerin kadınlardan daha başarılı olduğunu düşünüyor musunuz?
.
.
.
.
.
-Astroloji dünyanın en büyük yalanıdır.Astrolojide adı geçen burçlar yeryüzünden bakılıp yıldızları   benzetmek suretiyle isimlendirilmiştir.Ancak gökyüzü,uzay 2 boyutlu değil tam 4 boyutludur.Yani en-boy-derinlik ve zaman boyutu.Dolayısıyla astrolojinin bilimsel hiçbir dayanağı yokur.İnanmıyorsanız size ek bir-iki soru daha:Annenizi seviyor musunuz?Peki evinizi seviyor musunuz?Cevaplarınız evetse siz bir Yengeç erkeğisiniz!:)Değilse kesin yükseleninizin etkisindesinizdir:)

-Aydan da görülebilen yapıya Çin Seddi dediyseniz siz de büyük bir yanılgı içindesiniz.Çin seddi değil aydan, dünyanın yörüngesinden dahi gözükmemektedir. Dünya yörüngesine oturtulan mekiğin astronotu Jay Apt 180 mil yükseklikte (takribi 288km) iken Kennedy Uzay İstasyonuna tutanaklarda sabit olduğu şekilde aynen şöyle demiştir;
"Çin seddini arıyoruz. Küçük havalimanlarını dahi görmemize rağmen, duvar gözükmüyor. rengi araziye çok benzediği için sanırım. Bu şeyin aydan gözüktüğüne dair hikayeler duymuştum, oysa sadece 180 mil yükseklikteyiz ve neredeyse görünmez." Aynen Jay Apt'ın dediği gibi 180 mil uzaklıkta görünmeyen bir nesne ay'dan, yani 237bin mil öteden (takribi 379bin km) hiç gözükmez.



-Türkiye'nin en çok içki tüketilen yeri Konya'dır mı dediniz?TUİK verilerine göre bu da büyük bir yalan.Konya bırakın en çok içki tüketilen yer olmayı ilk 10'a bile girmeyi başaramamış bir ildir.Bu efsanenin doğmasına neden olan şey ise büyük oranda Tekel Akdeniz dağıtım kanallarının Konya üzerinden geçiyor oluşudur.Burada depoların olması kamyon kamyon içki taşınıyor düşüncesini de getirmiştir.




-"Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel”
Mevlana eğer yaşıyor olsaydı " torunlarım beni tanıyor ama bana ait olmayan bir sözle" derdi büyük ihtimalle.Çünkü Mesnevi'nin hiçbir cildinde böyle bir söz yer almamaktadır.Bu rubainin dili gereği Mevlana'dan yaklaşık 200 yıl sonra yazılmış olduğu düşünülmektedir.Ancak Mesnevi'nin bir bülümünde hoşgörüden bahsedildiği için olsa gerek bu söz Mevlana'ya atfedilmiştir.


-Annelik içgüdüsel değildir.Eğer öyle olsaydı yol kenarına,cami avlusuna bırakılmış çocuklar görmezdik.Kediler,köpekler ve hatta kuşlar yavrularını her ne pahasına olursa olsun sahiplenir ve koruyup kollarlar.Çünkü genlerinde bu kayıtlıdır.Ancak insanlar anneliği zamanla öğrenir.




-Bu son soruya verdiğiniz yanıt evetse ve siz de bir bayansanız en korkunç kölelik şeklinin vücut bulmuş halisinizdir:Gönüllü kölelik!Hiçbir bilimsel veri yoktur erkeklerin beyinsel olarak kadınlardan üstün olduğunu gösteren.Bu da maalesef erkeklerin ve gönüllü kölelerin(!) uydurduğu bir yalandır.



Ama üzülmeyin.Bu sorulara büyük bir çoğunluk sizin gibi yanıt veriyor.Çünkü okumuyor,araştırmıyor,bize öğretilenle,sağdan soldan duyduklarımızla yaşıyor,o çerçeve içinde düşünebiliyoruz.Kimsenin sizi kandıramamsı için okuyun,okuyun,okuyun.."

Ben bu yazıyı yazarken araştırdım,anlatılanların doğruluklarını test ettim.Siz de bu yazıyı okuduktan sonra en yakındaki kişiye "bak böle bölemiş biz yanlış biliyormuşuz" mu diyeceksiniz yoksa "gerçekten doğru olabilir mi,dur bir bakayım?" mı diyeceksiniz?

Çarşamba, Haziran 06, 2012

6(+)6(=)12

Canım oğlum,

Bugün seninle çok güzel vakit geçirdik.Sabah ilk olarak kreşe gittik.Benim cesur oğluma yakışır şekilde, çok fazla ağlamadan, sınıfına girdin.Oynadın,eğlendin,hatta bana harika bir de resim yaptın:

                                                                         
                                                                                                                   

Süre dolunca her zamanki gibi boynuma sarıldın ve beni öpücüklerine boğdun.2 saat süresince seni kameradan izlemiş olmama rağmen ben de seni çok özlemiştim.O an seninle anne-oğul eğlenmeye karar verdim bugüne özel.
Sonra alışveriş merkezine gittik.Hamburger,patates kızartmasıyla kendimize ziyafet çektik:)Sen oradaki jetonlu oyuncaklarla ve diğer çocuklarla oynamaya devam ettin.Yağmur yağdığını farkedince kollarını açıp yağmurun altında çılgınlar gibi bağırarak koşturmana izin verdim, ki bu da seni çok eğlendirdi.
Babanın kulaklarını çınlattık beraber.Kendisinin gözünde ne kadar zayıf bir hatun olduğumu farkettirdi bana çünkü.Sabah bana verdiği hediye olarak verdiği pantalonun kalçamdan yukarı çıkmaması bunu farketmeme yardımcı oldu :) Pantalonu değiştirmek üzere mağazada dolaştık bir süre.
Sonra kapalı oyun parkına gittik.Orada da rengarenk, ufak topların içine kahkahalarla kaymanı izledim.Yardım istediğin anlarda "Annnne" ya da "Eybi" diye seslenişini duydum ve şükrettim benim oğlum olduğuna...
Çünkü oğlum, sen benim 33 yıllık hayatımda başarabildiğim en güzel, en nadide, belki de tek esersin.
Bugün annen artık gerçekten yaşlandığını hissetti.Hiçbir zaman bir parti kızı olmadım hayatımda ama bazı günlerin özel olmasına da özen gösterdim hep.Ama bugün farklıydı.İlk kez bir doğumgünü sabahında kendi doğumgünüm olduğunu unutarak uyandım.Babanın ve senin sevgi dolu öpücükleriniz sayesinde hatırladım artık 33'ün bittiğini.Kendimden çok senin önemli olduğunu,hayatımın merkezinin sen olduğunu hatırladım bugün yine-yeni-yeniden.

İyi ki doğmuşum,iyi ki doğurmuşum seni annem!



Not: Doğumgünleri eğlenceli olmalı ama doğumgünü şarkısı denilince benim aklıma ilk gelen ,dilime ilk dolanan bu:) Daha güzelleri senin olsun:)


Pazartesi, Haziran 04, 2012

Ooh La La (ilk mimim:))

Sonunda bu da oldu.Biricit tarafından mim'lenmişim.Mim olayı nedir,kimdir derken nasıl birşey olduğunu bizzat yaşayıp görme fırsatını bana tanıdığı için kendisine teşekkür ederim:)
Konu mutluluğun postunu yazmakmış.Benim için mutluluk ne biraz düşüneyim...."çok kolaymış,ben ufacık şeylerle de mutlu olabilirim" diyerek börtü,böcek yazarmışım en yalancıktan halimle:)))Ama o kadar optimist biri olamadığım için(çok istesem de), mutluluk cehalettir ya da tuvaletini yapabilmektir der,kestirip atarmışım en felsefi yaklaşımımla.
Gerçekçi olayım en iyisi ve uzun uzadıya anlatayım efendim...

Benim için mutluluk tüm sevdiğim insanlarla birarada,
 ,  ,  )

  olmak istediğim yerde yaşayıp,

(    ,    )

canım istediği zaman yapmak istediğim meslekte çalışıp,

(    )


istemediği zamansa

  'mı alıp

  ,   ,

   ,   ,

  ,  yani tüm    'yı dolaşabilme

özgürlüğümün olmasıdır.


Ama Biricit'in tüm yazdıklarına da katılmıyor değilim hani son tahlilde:)

Mahzunprenses,Candan'ın mekanı,Faydaburada; sizler ne dersiniz mimlenmeye?:)

Herkese mutluluklar!








Cumartesi, Haziran 02, 2012

Buluşmaya değer mi?

Amerikan Pastası: Buluşma Fırsat bu fırsat deyip oğlumu kayınvalidemlere sattığım bugünde sinemaya gittim!Sınırlı vaktimizde bize en yakın seans Amerikan Pastası'na ait olduğu için ona girdik.Türk'ün uzayla imtihanı'nın sinema filmi olsa yine de girecektim çünkü çok sevdiğim sinema atmosferini yaşamayı özledim.Bir elimde popcorn,diğerinde gazlı içeceğim:p ya da belki bir frigo buz!Dolby digital:) ses,perde...tam özlediğim gibi.

Film konusundaysa vasatın altı diyebilirim.Serinin önceki bölümlerinden pek de farklı bir şeyle karşılaşmadım.Bol belden aşağı espri, hatta sadece belaltı espri.Tüm karakterler yetişkin olmuş ama biraraya gelince eski anılar ve hormonlar yeniden günyüzüne çıkıyor.Eşimin de yakın zamanda üniversiteden arkadaşlarıyla buluşmaya gideceği şu günlerde, filmi izlemek ne kadar doğru oldu, tartışılır:)


http://www.beyazperde.com/filmler/film-188521/

Cuma, Haziran 01, 2012

90'ların müzikleri

Son zamanlarda her yerde bir 80'ler modasıdır almış başını gidiyor.Diziler,radyolar,tv programları bu konuyu işliyor.Her ne kadar ben de o dönemi yaşamış da olsam asıl gençliğim 2000'lerde, off tamam, 90'larda geçtiği için olsa gerek, benim için asıl ilgi çeken dönem 90'lardır.

90'ların kendine has pekçok özelliği olsa da benim anılarım daha çok şarkılarla bağlantılı.Mtv'de klip takip ederdik.Hala klip çekiliyor mu acaba şimdilerde?
İşte o yıllardan -bazılarını hala aynı keyifle dinliyor olduğum- şarkılar:


                                                                Oasis-Wonderwall 



                                                           R.E.M-Losing my religion



                                                            Cranberries-Zombie



                                                                  No doubt-Don't speak



                                                         Berlin-Take my breath away



                                                             Bonjovi-Bed of Roses
  
                                 
                                                        Bryan Adams-Everything i do



                                                            Coolio-Gangsta's Paradise



                                                         Depeche Mode-Enjoy the silence



                                                                       Era-Ameno



                                                      Everything but the girl-Missing



                                                        Gun's n Roses-November Rain



                                                                    Infernal-Self control



                                                               Madonna-like a prayer



                                                   Meatloaf-i would do anything for love



                                                                  Metallica-Unforgiven



                                                      Michael Jackson-keep it in the closet



                                                           Queen-Bohemian Rapsody



                                                          Roxette-it must have been love



                                                            Sting-Shape of my heart



                                                           George Michael-Freedom



                                                            Eurythmics -Sweet dreams



                                                                 Fatboy slim-praise you 



                                                         Ace of base-All that she wants 



                                                          Boys 2 men- end of the road 



                                                                   Prodigy-firestarter



                                                 Nicki French-Total eclipse of the heart  



                                                                Mariah Carey-Hero



                                                   Whitney Houston-i will always love you 



                                                                    Paula Abdul-rush rush



                                                     Britney Spears-Baby one more time



                                                        Nirvana-Smells like teen spirit



                                                  Sinead o'connor-nothing compares to you



                                                                      Santana-smooth



                                                            The Cardigans-Lovefool



                                                        Sixpence non the richer -kiss me



                                                    Alanis morissette-you oughta know



                                                       Total touch-somebody else's lover



                                                             4 nonblondes-what's up?



                                       Michael Bolton-How am i supposed to live without you?



                                                                         Falcon-Jeanny



                                                           Cher-The shoop shoop song 



                                                                  Elton John-Sacrifice 



                                                          Eric Clapton-Tears in heaven 



                                                                      Aerosmith-Crazy



                                                           loreena mckennitt-tango to evora




                                                Gloria Gaynor-I say a little prayer for you



Extreme-more than words



Mr.Big-to be with you




U2-With or without you



Enigma-Return to innocence

Bende iz bırakanlar bunlar sanırım..Sizin de içinizde bir sıcaklık oldu mu?

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...