Social Icons

Salı, Nisan 21, 2015

Özdere nere?

İzmir'lilerin rahatına düşkün olduğuna dair bir söylenti vardır.Katılırım.Yıllardır Aydın'da yaşadığımdan aynı şeyi buralılar için de söyleyebilirim. Hatta şöyle bir rivayet vardır: Bir grup Denizli'li bir araya geldi mi nereye fabrika kuralım sohbeti yaparmış, bir grup Aydın'lı bir araya geldi mi de hangi kahveye oturup oyun oynayalım dermiş.
Rivayet bir yana sanayinin Denizli'de yoğun, Aydın'da 0 derecesine yakın olması, Aydın'da her köşebaşında bir kahvehane olması, çevremde bile çalışmayıp sadece kira gelirleriyle geçinen bir kitle oluşu bu rahatlığın bir göstergesi sanki.

İzmir'lilerin rahatlığı da birçoğunun Çeşme ya da Foça'da yazlığı oluşundan, olmayanlarınsa haftasonları kendilerini sahil beldelerine atışlarından ileri geliyor olsa gerek.Bu beldelerden biri de Özdere ama namı bir Foça ya da Çeşme kadar yaygın değil. Çeşme yolu üzerinde Seferihisar yol ayrımından ayrılıp Gümüldür, Ürkmez devamında yer alan genelde yazlıkların bulunduğu bir yer Özdere. Kuşadası'ndan daha yakın hatta. Kuşadası sahil şeridinin devamı sayılır.

Geçtiğimiz haftasonu eski arkadaşlarla çoluk çocuk Özdere'de bir otele gittik.Aylar öncesinden odalarımızı almıştık.Böylece sezon başlamadan oldukça da ucuza geldi.

Otelin adı Paloma Club Sultan Özdere.Mütevazilik yapmayayım hem işim hem eşim gereği çok otel gördüğümden otelin hizmet standartları ile ilgili çok olumlu geribildirim veremiycem.Yaşadığımız birkaç olumsuzluk dışında kötü de diyemem.Ancak otel için çok net söyleyebileceğim birkaç şey var tabii.
1.Çocuklu aileler için biçilmiş kaftan
2.Doğa güzelliği tartışılmaz

Pazar sabahı kahvaltı öncesi çıktığım turda bu 2 konuyla ilgili çektiğim fotoları paylaşıcam. Farklı bir yeri keşfetmek için Özdere'yi görmeli...

(Bazı resimleri çevirebilseydim süper olacaktı ama bilgisayardan buraya aktarırken maalesef orjinal hallerine dönüyorlar inatla.)

Otel çok geniş bir alan üzerinde kurulu.Üç ayrı koy var, ikisinde kumsal mevcut.Burası bir kumsaldan diğerine gidiş için kayalar üzerine yapılmış platform.

Vardığım kumsaldan Hollanda evlerini andıran bu klup odalarını çektim.Sol uçta ayrıca bir de değirmen var.Bu odalar diğerlerine göre daha yeniymiş, içlerini görmedim ama benim kaldığım oda eski olmasına rağmen gayet bakımlıydı.Eşyalar yenilenmişti belli ki.

Kumsaldan mavi bayraklı denizin görüntüsü.Karşısı Samos(Sisam) adası.Kuşadası- Güzelçamlı'dan bu ada çok daha yakın.Güzelçamlı tekne turlarında adada kumsalda güneşlenen komşularımızla selamlaşabilmiştik :)

Geldiğim yol.Arkası diğer kumsal ve otel ana binası ile benim de kaldığım klup odalarının yer aldığı bölüm.

Kuşadası'daki Aqua Fantasy'yi hiç aratmayacak büyüklükte bir aqua park da burada var.Saymadığım kadar çok yetişkin kaydırakları, çocuklar için ayrı bir kaydıraklı alan.Oğlum havanın serin olmasına rağmen titreye titreye de olsa bugünün ilerleyen saatlerinde parkın keyfini çıkardı.

Yine çocuklar için bir luna park.3 ayrı oyuncak var.


Otel öyle büyük ki, dolaşırken kendinizi böyle meydanlarda falan buluyorsunuz.Bir kasabayı keşfeder gibi.

Ve asıl güzellik burada işte.Denizle birleşmiş havuz...Panaroma havuzu.

Havuz nerede bitiyor, deniz nerede başlıyor, tam romantizm..

2. kumsal.

Bir saat kulesi benzeri bişey.

Kaldığım oda.Heryer yemyeşil, doğal yaşam dolu.Adım başı güneşlenmeye çıkmış kertenkele görmek mümkün.
Bu da ben, kafamda deli sorulara rağmen keyif almaya çalışırken:)
Seneler sonraya not:

Bu fotoğraf çekildiğinin ertesi günü benim için çok önemli olan bir konuda aldığım kararı binbir güçlükle uyguladım.Bir gün hakkında konuşmaya ya da yazmaya cesaret bulabilirim umarım.Daha da önemlisi, kendimi affedip pişmanlık yaşamaktan vazegeçer ve acıma bir son verebilirim.

Perşembe, Nisan 16, 2015

Niyet notum




Salı günü gittiğim bir işyerinde çok şeker bir kavanoz vardı masanın üzerinde. İÇinde yukarıdaki gibi birsürü niyet notları. Benim dikkatle baktığımı gören bayan hemen kavanozu uzattı " seçin bir tane" dedi. O sırada endişelerim tavan yapmış haldeyken çıkan bu not beni çok etkiledi açıkcası.

Ofisime gözümün önüne yapıştırdım, dönüp dönüp bakıyorum: " Gerçekleri analiz et Ebru"

Bir iş güvenliği uzmanı için oldukça da manidar bir not:) İşim analiz etmek:)

Gerçek nedir, doğru nedir, birkaç gündür bu kavramlara yoğunlaştım. İçinden çıkarsam haber ederim:)

Herkesin kendi gerçeğini bulması ümidiyle...

Çarşamba, Nisan 15, 2015

İkinci bebek mi hayatın sonu mu?

Yaklaşık 5 yıl önce oğlum doğduktan sonra aylarca tövbe ettim, "bir daha çocuk mu, allah saklasın" dedim. Tecrübeliler " unutursun bir gün" dediler.Unutuluyormuş...


 5 gün önce evde yapılan testlerle ikinci kez bebek beklediğimi öğrendim. Bende nasıl bir mutluluk halleri, nasıl bir sersem ruh hali, ağız kulaklarda gülmeler falan belli değil.DogoMutluluk doktora gidinceye kadar sürdü. Doktor da hamileliği onayladı, kese ve içinde miniminnacık embriyoyu gördü. Ben de onunla birlikte izledim tabi. Ancak şimdi bakıyorum da kimyasal gebelik(boş gebelik) olsaymış daha mı iyi olurmuş diye düşünüyorum. 3 gündür çektiğim acıyı anlatmayacağım, sadece koca milletine bir-iki çift lafım var, söyleyip çıkacağım...


Sorun şu ki, eşim ilk duyduğu andan itibaren başını kuma gömmüş devekuşu  ya da 3 maymun tarzında bir ilkel yaşam formuna döndü.Doktora gidinceye kadar bunun doğal olduğunu düşünüyordum. "İlk tepki şaşkınlık olacak tabii, çok normal ", "Evde yapılan testler güvenilir olmayabilir, belki aksi bir durum vardır diye kendini kaptırmamaya çalışıyor" tarzında Pollyanna'nın bile aklının ermeyeceği kandırmacalarla doktora gideceğimiz günü bekledim.


Ancak doktor muayenesinde gerçek ortaya çıktı.

Doktor bir süredir boyanmamış  ve "gelmiş" saç diplerime bakarak :
-Saçlarımızı boyatmıyoruz,
tartı sonrası:
-Doğal ve dengeli besleniyoruz,
-Sigara içmiyoruz, hemen bırakıyoruz,
-Folik asiti günde 3 tane alıyoruz,adı üstünde trio o sizin aldığınız.(Trio içindeki kalsiyum ve D vitamini nedeniyle verilmiş bi isim diye bozmuyorum ama ben bu doktorla devam etmem, not düşülsün)
 tarzında klasik irrite edici tavırlarını gösterirken benim biricik, sevgi pıtırcığı eşim :
-İsteğe bağlı kürtaj süresi kaç haftaydı?
-Boş gebelik olsaydı kürtaja gerek kalmadan düşer miydi?
gibi son derece bebeği benimseyici sorular soruyordu.
İlginç ama o sırada kulaklarım bu konuşmaları duyarken beynim analiz edemiyordu, sadece bir kenara not etmiş olmalı ki, sonra düşündükçe idrak etmeye başladım.Ben o sırada sadece siyah gebelik keseme, içinde ultrason başlığı oynadıkça görünüp kaybolan beyaz yavruma odaklıydım.Tamam, biraz da gereksiz yere biriktirip o sırada beni zorlayan idrar keseme...

Doktordan çıktık, herşeyin normal görünmesi beni çok rahatlatmıştı ama kan alınması, arabaya gidilmesi gibi geçen sürede hiç konuşmayan eşimi o sıradaki sessizlikte farkettim. Adam sanki kanser olduğumu, 3 aylık ömrüm kaldığını öğrenmiş kadar dalgın, çökmüş bir vaziyetteydi.

Eşek değilim herhalde, istenmediğini anladım.

Konuşalım teklifime sevinçle atlayıp içinde ne varsa kustu.Kustu diyorum çünkü o söylenenler kebap, baklava yiyip üzerine parmak atarak çıkarılmak suretiyle bir ziyafeti sonlandırmak gibiydi.

İşin kötüsü de şu aslında, söylediği pekçok şey doğruydu. Maddi imkanlarımız bir çocuğu daha iyi şartlarda yaşatmaya, okutmaya yetmeyecekti.Her dünyaya gelen rızkıyla gelir doğru, ama amaç sadece karın doyurmak olmamalı bu hayatta.İnsana yaraşır bir yaşam hakediyor herkes.Görünen köy bu insanca yaşamdan bizim ailemizin mahsur kalması. Yaşımız da artık geç.Babası 50 yaşındayken ilkokula başlayacak bir çocuğa ben ne verebilirim baba olarak diyor, haklı.Zaman kötü, dünya kötü, bir ruhu daha kurtarmalı bu kötü dünyadan ama, ama, ama...

Ama...

Ben mi abartıyorum, aksi bir kararı hiç aklıma getirmediğim için mi bilmiyorum bana 5 yaşındaki  oğluma zarar vermekle aynı derece acı veren bir düşünce karnımdaki canlının gelişimini sonlandırmak.
Nasıl verilir bu karar, günlerdir alıştırmaya çalışıyorum kendimi. 
Oturup liste yaptım neden doğurmalı, neden aldırmalıyım diye. Listenin doğurmalıyım tarafındaki herşey tamamen duygusal sebepler.Geleceğe yönelik alınan kararlar.Kalple ilgili.
Aldırmalıyım tarafıysa maddi ve bu ana yönelik sebepler.Duygusal kısım yok neredeyse.Akılla ilgili.

Kararım ne olacak bilmiyorum.Ancak yasal sürenin sonuna kadar beklemeye niyetim yok. Bir karar vereceksem hemen vermeliyim yoksa çıldırıcam.

Bu süre içinde eşimi çıldırtmaya kararlıyım ama.Çünkü herşeyin sorumlusunu o olarak görüyorum. Nasıl hamile kalınır adlı eğitici bilgileri bildiğinden eminim! Bu olayın bir sürpriz olmaması lazımdı. Bu da demek oluyor ki, devekuşuculuk oynamaya yeni başlamamış eşim.Öyle birşey olursa o zaman düşünürüz hesabıyla rahat davranmış. Benim ikinci bir çocuğa sıcak baktığımı bile bile yapmış bunu. Açıkcası oldukça kırgınım, biraz da aldatılmış hissediyorum. Şu anki hissiyatım ömür boyu onu affedemeyeceğim yönünde, zaman ne gösterir bilemem.


Bu akşam kendisiyle de paylaşıcam bütün bu yazdıklarımı.Çünkü en mutlu olmam gereken günlerde acı veren kararlar almaya zorlanmak, hayal edilenle gerçeğin farklı olmasının yaşattığı şok bazı şeyleri yeni görmemi sağladı.

Son söz:

Acı yok Rocky, acı yok!

Pazartesi, Nisan 06, 2015

Bugün 20'li yaşlarda olanlar

Haziran ayında 36'yı bitirecek biri olarak 30'lu yaşlarımı ancak idrak edebiliyorum. Son yıllarımı kendimi 28'de bırakmış gibi hissederek geçirdim çünkü.Cahit Sıtkı Tarancı'nın etkisiyle olsa gerek 35 gibi hissetmeye başlamıştım ki(aradaki yılları atlayıp) bir baktım aslında 36'yım.

Yaş mevzu değil aslında gündemim, öylesine yazdım bunları.Asıl gündem benden 10 yaş küçük kardeşim.

İlk üniversiteyi kazandığında...

İlk üniversiteyi kazandığında ben, eşim, annem karşımıza oturttuk ve bir konuşma yaptık:
"Sen erkek olarak hayata kızlara göre 1-0 mağlup başlıyorsun.Okul bitiyor, askerlik mevzu bahis oluyor.O nedenle işi sıkı tut, sene kaybetmeden üniversiteyi bitir, sonra pişman olma"  
bab'ında.

Biz bu konuşmayı hiç yapmamışız gibi 3 yıl sonunda okuduğu bölümde hala 1. sınıf derslerini almaya devam ediyordu ve yeteneği olmadığını söyleyip okulu bırakma kararı aldı. 3 yıl boyunca "sen aslansın, sen kaplansın" ile zorladığımızla kaldık ve sonunda hak vererek bu kararını destekledik.

Yeniden sınava girdi.Etiketi yetecek bir üniversiteyi kazandı.Hem de branş değişikliği yapmış ve okumaktan keyif alacağı bir bölümü seçmişti.3 yılı devirdi ve üniversiteyi (şimdilik) yine bıraktı çünkü kaldığı derslerle önümüzdeki yıl bitmesi gereken okul bir 3 sene daha uzadı.

Ve depresyon...

Şu an 26 yaşında, çok iyi iki üniversitenin iki iyi bölümünü yarıda bırakmış, geleceğe dair hiçbir hayali, umudu kalmamış bir yetişkin olarak ağır bir depresyon içinde.

Çocukluk hayali yazar olmaktı.Hala da öyle sayılır.Yapmaktan tek keyif aldığı şey bu.Bu hayalini görmezden gelmemiş olmakla birlikte diploma sahibi bir yazar olması yönünde destekledim hep bugüne kadar. Fakat üniversite bitirmek öyle ağır bir yükmüş ki uzun konuşmalar neticesinde aslında yaşamanın bir hayalkırıklığı olduğunu hissettim.

Hem kendi anlattıkları hem de çevresindeki arkadaşlarıyla yaptığım konuşmalar gençlerin ne kadar umutsuz olduğunu gösterdi. 
Hiçbir meslek hayallerini karşılamıyor çünkü hayaller frp oyunları gibi gerçek hayattan çok bağımsız.(Fazla yüksek hedefler mi konuyor?)
Mezun olduktan sonra kısıtlı iş imkanlarına karşın iş hayatına giriş yapmak uzak bir hayal.
 (Binlerce meslektaş arasından sıyrılmak için artık iyi bir üniversite ,master, yabancı dil vs. yeterli değil. Özgüveni fazla yüksek bireyler yetiştirip kendileriyle yüzleşmelerine yıllarca engel mi oluyor aileler?)
Ülkenin siyasi, ekonomik, sosyolojik dengesizliği bireylerin dengesini de bozuyor.
(Hergün umutsuzluk aşılayan toplumsal olaylar, yüzünden,sesinden en önemlisi varlığından nefret ettiğimiz politikacılar ve ülkeyi satan,bölen, vatandaşını köleleştiren politikaları nedeniyle yarına inancımız kaldı mı?)
Öğrencinin yeteneğini, ilgisini doğru tespit edip doğru yönlendirebilen, mutlu bireyler yetiştirebilen eğitmen/ rehber/danışman yerine tavşanı hareket ettiren mekanizmaların varlığı ile sonunda gelinen nokta.
(Eğitim sisteminin şu anki durumu hakkında bilgisi olan var mı, en son ne zaman, ne değişti mesela???)

Gençlerin ümitsiz olduğunu biliyorduk evet ama bu denli yaygın, bu denli acı verici olduğunu, adeta bir virüs gibi bir nesili çoktan hasta ettiğini içine girince farkettim.

Gelecek beklentisi olmayan insanları bekleyen en büyük tehlikeler de anlık zevklerdir. Uyuşturucu kullanımının sandığımdan daha yüksek oluşu( sadece istatiklerde değil, bizzat tanıdığım isimlerde görmek) bunun bir sonucu işte. Daha da ilginç tarafı uyuşturucu deyince benim ve benim akranlarımın büyük kısmının aklı çıkarken( enjektör fobisi düzeyinde neredeyse) 20'li yaşlardaki gençler arasında uyuşturucu çooook doğal, sigara içmekle eşdeğer bir anlamı var.Hatta sigara daha yüksek bağımlılık yaparken, alkol baş ağrıtırken, uyuşturucu hem sonrasında sıkıntı bırakmıyor hem de çok eğlendiriyor(!)

Peki ya sonra...

Ne kadar korktuğum tahmin edilemez. Sadece benden 10 yaş küçük kardeşim ve onun akranlarını tanıdığımı sanarken aslında tanıdığımı sandığım kişileri sadece hayalimde canlandırdığım, gerçeklerinin çok farklı olduğunu görmek çok endişe verici. Bir de 30 yaş küçük oğlumu ve onun 20'li yaşlardaki hallerini hayal etmeye çalışıyorum.Eldeki veriler ve deneyimlerle hayal edememek daha da korku verici oluyor.

Varoluş sancısı çekilen günler bunlar. Değişimi değişimle birlikte yakalayıp hızla adapte olabilmek bir insan için en önemli yetenek olmalı...



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...